Ağır Roman, Everest Yayınları |
“Ağla sevdam, ağla / Ağla, zorba bu dünya…”
Yaklaşık 5 ay önce -kasvetli bir Ocak günü- ajanslara edebiyat dünyasını sarsan bir haber düştü: Ağır
Roman kitabının yazarı Metin Kaçan Boğaziçi Köprüsü’nden atlayarak yaşamına son
verdi diye. O gün bugündür aklımda bu 90’ların başında yayınlanıp 1996 yılında
Mustafa Altıoklar tarafından filme çekilmiş -ve asıl o zaman popüler olmuş- eseri layığıyla anlatabilmek,
unutulmasına köstek olmak... Bugüne kısmetmiş.
Ağır Roman, İstanbul’un bilerek ve isteyerek göz ardı edilmiş, unutulmuş,
terk edilmiş, “ötekilerin diyarı” olarak bilinen –ve şimdilerde kentsel dönüşüm
adıyla sonsuza dek yok edilen- bir kültürünün eseri: Tarlabaşı-Dolapdere’nin
merkezi Kolera Sokağı’nın kültürü. Kolera, resmi olarak Tayyare Sokağı olarak
bilinen İstanbul’un Tarlabaşı semtinin tam ortası. Hapçısından travestisine,
gafticisinden pezosuna kadar her türlü “öteki”nin birbirine bulaşmadan, kelle
koltukta yaşam mücadelesi verdiği bi’ garip memleket… İstanbul’un kültür beşiği
kabul edilen İstiklal Caddesi’nin hemen yanı başında dünyevi bir cehennem
aslında.
Tarlabaşı |
Kitaba gelmeden önce Kolera’nın bu kendisine özgü yapısının tarihçesine kısaca
değinmek gerekirse, Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarında ve Cumhuriyet’in
ilk yıllarında önce Ermenilerin sonra Rumların mekanı olan ama meşhur 6-7 Eylül
olayları sonrasında evlerinden çıkarılan Rumlar'ın ardından kaderine terk edilen
bir yer aslında Tarlabaşı. Birbirine dayanan cumbalı evleri ve dar sokaklarıyla
eski dönem İstanbul’unun sayılı kalıntılarından biri olan mimarisinin güzelliğinin
sebebi de bu tarihçede saklı zaten… Zamanla İstanbul’un aldığı önlenemez dış
göçün bir sonucu olarak bu terk edilmiş mekan taşı toprağı altın deyip de
İstanbul’a gelen Kürtlerin, Romanların, göçmenlerin ve bilumum “öteki”nin sığındığı
bir liman haline geliyor, ve zorba dünyanın öyküsü işte böyle başlıyor.
Kitap, baş karakteri Gıli Gıli Salih’in merkezinde Kolera’nın bu sıra dışı öyküsü
anlatıyor aslında… Zaman kavramından bağımsız, sadece Kolera’daki gece-gündüz
yaşamının farkına vurgular yaparak masalsı bir tonda anlatmaya başlıyor Metin
Kaçan öyküsünü. Hikayeye ne bir giriş yapıyor ne de okuyucuyu anlatacağı “ağır”
öyküye zihnen hazırlamaya çalışıyor; öylece pat diye atıyor sizi Kolera'daki zorba yaşamın
tam ortasına.
“Gece, denizden gelen uğultular, at kişnemeleri, kriz geçirip kendini
jiletleyen morfinmanların çığlıklarıyla sabaha inledi.” – syf. 13
Okan Bayülgen |
Ana karakterimiz mahallenin sayılı düzgün adamlarından Yıkıkköprülü Berber
Ali’nin küçük oğlu Salih, Kolera’nın çocuğu! Her ne kadar Ali bir meslek
öğrensin diye Salih’i o tornacıdan öbürüne verse de mahalle kabadayılığı –Kolera’nın
tabiriyle bitirimlik- Gıli’nin ruhunda var, gelmiyor öyle işlere. Mahalledeki
tek idolü alemin delikanlısı Arap Sado’nun ölürken eline tutuşturduğu “sustalı”yla
doğuştan çizilmiş kaderine adım atıyor bizim Gıli. Zamanla namlı da bir bitirim
oluyor hani; mahallenin gözbebeği, alt nesil bitirimlerin idolü haline geliyor.
Bir yerden sonra durumu kabullenen Ali bile “Serseri oldu ama kral bir serseri
oldu” diyerek hakkını veriyor Salih’in.
Hikaye ilerledikçe Salih mahallenin gözde kevaşelerinden Rum Tina’ya
gönlünü kaptırıyor. Tina’yla yaşadığı bu inişli-çıkışlı aşk hikayesi Salih’in
bitirimliğiyle birleşince olaylar tahmin edilebilir bir sona doğru evriliyor.
Yazar, hikaye boyunca Salih'le sınırlı kalmayıp herbiri birbirinden "olaylı" Tilki Orhan, Gaftici Fethi, Puma Zehra gibi
mahallenin dikkate değer isimleri ile Salih’in resme yetenekli çizgi
roman meraklısı abisi Reco’ya da sık sık vurgu yaparak Kolera'daki yaşam hakkında okuyucunun zihninde bütün bir tablo çiziyor. Zaten bu özelliği Ağır Roman'ı Salih'in özelinden çıkarıp hakkında anlatılan hikayelerden ürküp de gidip göremediğimiz ama bir yerlerde hep var olduğunu bildiğimiz "Kolera'nın yürek burkan yaşamının tek anlatısı" noktasına getiriyor. Kitap ilerledikçe birbirlerinden ayrı
noktalara savrulan mahalle ahalisi ile iki kardeş olan Reco ve Salih’in yürek burkan öyküsü Kolera’nın zalimliği
çerçevesinden bakılınca okuyucuyu daha da çok etkiliyor.
Hasan Kaçan |
Ağır Roman hakkında az çok bilgisi olan herkesin üzerinde mutabakata
vardığı gibi kitap otobiyografik öğelerle dolu. Aslında yazar, “berber”
babasından “karikatürist” abisi Hasan Kaçan’a kadar, neredeyse her şeyiyle içinde
doğup büyüdüğü o dünyayı anlatıyor bize. E tabii yazarın "farklı bir zamanın, başka bir boyutun çocuğu" diye tanımladığı baş karakterimiz Salih de yazarın
kendisi oluyor haliyle. Keza intihar haberinden sonra Mustafa Altıoklar attığı bir tivit'te "Ağır Roman Metin Kaçan'ın ta kendisiydi." diyerek de yayınlandığından beri dillendirilen bu teoriyi destekliyor. Bu açıdan bakılınca, kitabın insan üzerindeki etkisi de
bir hayli artıyor. Satır aralarına yer yer serpiştirilmiş Gıli’nin eski günlerine dair anektodlar da yazarla aranızda bağ kurmanızı kolaylaştırıyor.
“Mahalleli Gıli’nin bir kavga sırasında zarboya söylediği, “Sen kanunsan
ben de belayım!” lafını hatırlayıp makaraları koyuverdiler.” – syf. 94
Kitabın dili, eserin en dikkate değer noktalarından bir tanesi. Kolera’nın
gündelik dilini olduğu gibi yazıya aktaran Metin Kaçan bu açıdan Türk Edebiyatı’nın
sokak dili ayağına unutulmaz bir katkıda bulunuyor, orası kesin. Bununla beraber, sömürüye ve acitasyona oldukça açık bir hikaye olmasına rağmen hikaye boyunca masal tadında insanı yormayan bir dil kullanmayı tercih ediyor Kaçan. Bana kalırsa hikayedeki farklılıklar haricinde filmle kitap arasındaki en büyük ayrım da bu zaten. Kitap çok daha naif bir dille Kolera'yı size tanıtırken filmin kaotik, puslu ve dumanlı havası insanı kitabın masalsı dünyasından çıkarıp ona bambaşka duygular tattırıyor.
Yazar kitabın sonlarına doğru, zabıtalarla Kolera halkı arasındaki çarpık
düzene dair birkaç atıfta bulunmayı da ihmal etmiyor. 1980 darbesiyle
sağcısından solcusuna bütün Türkiye’nin zor günler geçirdiğini düşünürsek,
zaten zorba bir hayatın mücadelesini veren Kolera’nın belki de hiç anlatılmamış
bu yönüne de ince göndermelerde bulunmaktan geri duramıyor Metin Kaçan.
“Herifler Taner’i ansızın içeri alsalar, kırk bin örgütün yüz bir suçunu
üstüne yıkacaklardı. Taner! Zarbolar çarmıha gerince bülbül gibi okurdu
işlemediği suçları (…) Kolera’da işlenen cinayetler ise her zamanki gibi faili
meçhul kalacaktı. Her dava gibi zaman aşımından kaybolacaktı.” – syf. 103
Kolera'nın simgesi: Sustalı |
Bir dip not olarak belirtmeliyim ki kitap adını –zannedilenin aksine- manen
ağır bir roman olmasından değil, mahallenin daimi fon müziği olan Roman
havasından alır. Ağır Roman ismi aslında ağır/yavaş bir tonda çalınan Roman
havasını kastediyor ama manevi anlamda da “ağır” bir roman olduğundan böylece anlatılan öyküye yakışan bir isim seçilmiş olunuyor.
Sözün özü, Ağır Roman belki edebi bir şaheser değil ama burnumuzun
ucunda olmasına rağmen gidip de görmeye korktuğumuz bambaşka bir dünyayı kendi
raconuyla anlatan bilinen tek eserdir. Bu yüzden Türk Edebiyatı açısından yeri
bambaşkadır. Hele ki şimdilerde bu kültürün “kentsel dönüşüm” adıyla tamamen
tarihe gömülmeye çalışıldığı düşünülürse artık “bir dönem”den geriye kalan tek
tanıktır, kıymeti daha çok bilinmelidir.
Metin Kaçan |
Son söz, tabii ki yazar Metin Kaçan’a... Oğuz Atay “yaşamlarıyla doğru olmayanların ölümleriyle doğru olmalarına imkan var mıdır?” diye sorar
kitaplarının birinde; Kaçan’ın ölüm haberini aldığımdan beri ben de bu soruyu
sorup duruyorum kendime. Bütün bu pisliğin ortasına doğmuş ve bir şekilde var
olma mücadelesi vermiş birinin sessiz sedasız yaşlanıp ölmesine imkan var
mıdır, bilmiyorum. Böyle bir konuda ahkam kesmek haddim değil belki ama yazarın
hayatı boyunca intihar fikrini bir şekilde hep aklında tuttuğuna inanıyorum. Ne
oldu da o son kararı verdi, orası bilinmez.
Bu saatten sonra ne kitap ne de film için artık ne söylenebilir ki? Salih gider, Meto ölür,
Tarlabaşı da Dolapdere de yıkılır. Bütün bunlardan geriye kalan tek şey “Ağır bir Roman” olur.
“Kördüğüm çember, dört duvar
Can evinden bıkar, bu can uçar
Boş kalır o hanlar, saraylar…”
çakının ismi ney aynısından alıcamda adı lazım bana
YanıtlaSilBende ariyorum. Ama bugune kadar hic denk gelmedim dostum.
SilDikkat etmemiş olacaksınız. Ağır roman ismi anlatılan hikayenin, kitabın yani romanın konu olarak ağır olmasından ileri gelmiyor. Bir tür roman havasının yani dans türünün ağır olanı anlamında kullanılmış bu filmde. Vikipedik bilgi bu şekilde.
YanıtlaSilgarip baslangiclar, garipliklerle sona erer. ana fikir.
YanıtlaSilSustalı bin ismi
YanıtlaSilÇok güzel bir yazı.
YanıtlaSilÖlümsüz bir eser bırakıldı Metin Kaçanın intiharı bir yara olarak kaldı okuyucusunda
YanıtlaSil