8 Nisan 2012 Pazar

BUZDOLABININ ÜSTÜNDEKİ KIZ


KÜNYE

Orijinal Adı : Girl On the Fridge
Yazar : Etgar Keret

Orijinal Dili : İngilizce
Çevirmen : Avi Pardo
Yayınevi : Siren Yayıncılık











Post-modern roman anlayışının tüm görkemiyle hüküm sürdüğü 21. yüzyılda kısa öyküler yazmak ve dahi bunları yayınlatmak her yiğidin harcı değil, bunu biliyoruz. Etgar Keret ise bu başarıyı gösterebilmiş sayıları bir elin parmaklarını geçmeyen “yiğitlerden”…

Etgar Keret’in ilk basımını 2008 yılında yapmış olduğu, Türkçeye ise ancak bu yılın başlarında Siren Yayıncılık adına Avi Pardo tarafından çevrilmiş eseri Buzdolabının Üstündeki Kız, yukarıdaki girişten de anlaşılacağı gibi, yepyeni bir öykü kitabı. İçerisinde toplam 46 öykü bulunduran bu kitap, insanı yaşadığı dünyadan koparıp bambaşka bir boyuta sürükleyen ve her biri diğerinden farklı bir konuyu ele alan kısa ama etkileyici hikayelerden oluşuyor.

Reşat Nuri Güntekin
Kitaptaki öyküler hem konu hem de anlatım açısından bir kalıba sokulamayacak kadar geniş bir yelpazede seyrediyor. Konu açısından bakarsak, kimi zaman dünyaya bambaşka bir pencereden bakan küçük bir çocuk oluyorsunuz, kimi zaman terk edilmiş genç bir adam... Anlatım açısından ise, kah kısacık öyküde bile post-modern tadı yakalıyorsunuz kah kendinizi Reşat Nuri Güntekin okuyor zannediyorsunuz.

Burayı biraz daha açmak gerekirse, denilebilir ki; kitaptaki öyküler aklınıza gelebilecek hemen her türde konuyu ele alan sayfa sayısı hepi topu 1 ila 4 arasında değişen kısa kısa anlatılardan ibaret... Aşk acısı çekenler, denek olarak kullanılan hayvanlar, tüm hayatı bahçesinde yetiştirdiği meyveler olan babaanneler, doğum günü kutlamaları, yolculuklar, siyasi kavgalar, savaşlar, cinsellik, evlilik; şimdilik aklıma gelenlerden sadece birkaçı… Keret, hayatın içindeki pek çok konuya ince ince göndermeler yaparak okurun kafasını karıştırmayı amaçlayıp, onu “doğru bildikleri” üzerine düşünmeye zorlamış ve bunda da oldukça başarılı olmuş.

Anlatım açısından da durum pek farklı değil… Bir yanınızda duvarların içinden geçen adamlar, hiçlikle sevişen kadınlar, arabanın ön camındaki yağmur damlalarını sayanlar, ölen otobüsler varken diğer yanınızda doğum günü kutlayan çocuklar, aşk acısıyla kıvranan erkekler ve evlilikleri çatırdayan genç çiftler var. Etgar Keret bazı öykülerinde dünyanızı alt üst edip sizi bambaşka bir boyuta çekerken, diğer hikayelerinde 20. yüzyılın klasik öykü tadını yakalamış denilebilir. Yazarın sık sık başvurduğu “simgeleme” de ayrıca eserin dikkate değer noktalarından bir tanesi. İnternetle yürütülen arkadaşlıkları kulağa damlatılan damlalarla, muhafazakarları ise meyve ağacına tırmanan çocukları tüfekle kovalayan babaanneyle simgeleyen Keret, sonunda hemen hemen herkesin beğenebileceği ve kendinden bir şeyler bulabileceği bir kitap çıkarmış ortaya.

“Benim postayla işim yok, başka ülkelerden bana bir şeyler gönderecek arkadaşlarım da yok. Olsaydı çoktan yanlarına giderdim. Onlarla içmeye çıkardım, dert yanardım. Onlara sık sık sarılır, yanlarında ağlamaktan utanmazdım. Yıllarımızı geçirebilirdik bu şekilde, ömrümüzü. Yüzde yüz doğal, damlalardan çok daha iyi.” – syf. 26

Kitabın dili, -bana kalırsa- eserin en güçlü yanlarından biri…  Yazarın insanı sıkmayan su gibi akıcı betimlemeler içeren anlatıları, öykü okumayı sevmeyenlere bile kendini okutturacak güzellikte. Keret’in öykülerinin neredeyse tamamında büyük bir ustalıkla kullandığı “kara mizah” ise ayrıca eserin takdire şayan noktalarından biri. Çeviri açısından bakarsak da kitap mükemmele erişmiş denebilir, ne dil bilgisi ne de anlatım açısından ben en ufak bir hata göremedim. Bu konuda Avi Pardo'yu ve Siren Yayıncılık'ı tebrik ettiğimi belirtmekten başka yapabilecek bir şey düşmüyor bana.

Eleştirisel anlamda denilebilir ki, yazar bazı öykülerde “simgeleme” yapayım derken kantarın topuzunu kaçırıp bitirdiğinizde hiçbir şey anlamadığınızı hissettiğiniz hikayeler kaleme almış. Bazen durup düşünüyorsunuz, neyi neyle simgelemiş, yazar burada aslen okura neyi vermeyi amaçlamış diye… Bu açıdan, zaman zaman okuyucuyu yorabilen, zayıf bir kitap olduğu söylenebilir. 

Tel Aviv, İsrail
Ek olarak, yazarın birbirinden farklı bazı öykülerde -yaşadığı yer olan- Tel Aviv’e ve –değer verdiği birinin adı olduğunu düşündüğüm- Uzi ismine tekrar tekrar vurgu yapmış olması da okuyucuya anti-profesyonel bir yaklaşım gibi yansıyor. Devamlı aynı isimleri ve aynı yerleri görmek okuyucuda merak duygusunu uyandırmakla beraber bazen okurun gizliden “başka isim mi yok” diye düşünmesine de neden olabiliyor. Bu açıdan Keret biraz risk almış denebilir.

Etgar Keret
Son olarak, İsrailli muzip yazar Etgar Keret’e kısaca bakacak olursak, en başta söylemeliyiz ki kendisi –tüm dünya tarafından- İsrail’in son dönemlerde yetiştirdiği en önemli kalemlerden biri olarak anılıyor. Filistin-İsrail arasındaki savaşla ilgili düşüncelerine The New York Times, The Guardian ve Le Monde gibi saygın gazetelerde sık sık yer verilen yazar, İsrail toplumunu çok iyi gözlemleyen ve bu gözlemlerini öykülerine başarılı bir şekilde yansıtmayı becerebilen genç bir edebiyatçı. Bununla birlikte, yazarın toplumsal meselelere karşı gösterdiği duyarlılık da hanesine artı puan yazılmasına neden oluyor.

Kısaca, Buzdolabının Üstündeki Kız, “roman okumaktan sıkıldık, biraz da öykü okuyalım” diyen herkese ilaç gibi gelebilecek, farklı bir tat arayan hemen herkesi memnun etmenin yanısıra insanı düşünmeye sevkeden bir kitap. Gelecek vadeden yazar Keret okunmaya değer bir kalem olmakla beraber, -bana kalırsa- biraz daha yol alması gerektiğini inceden okura hissettirenlerden… Bence ben susayım ve Keret hakkında kararı okuyucuya bırakayım, sarsıcı ve sıra dışı bir dünyaya geçmeye hazır mısınız?

0 yorum:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...