KÜNYE
Orijinal Adı : Girl On the Fridge
Yazar : Etgar Keret
Orijinal Dili : İngilizce
Çevirmen : Avi Pardo
Yayınevi : Siren Yayıncılık
Post-modern roman anlayışının tüm
görkemiyle hüküm sürdüğü 21. yüzyılda kısa öyküler yazmak ve dahi bunları
yayınlatmak her yiğidin harcı değil, bunu biliyoruz. Etgar Keret ise bu
başarıyı gösterebilmiş sayıları bir elin parmaklarını geçmeyen “yiğitlerden”…
Etgar Keret’in ilk basımını 2008
yılında yapmış olduğu, Türkçeye ise ancak bu yılın başlarında Siren Yayıncılık
adına Avi Pardo tarafından çevrilmiş eseri Buzdolabının Üstündeki Kız,
yukarıdaki girişten de anlaşılacağı gibi, yepyeni bir öykü kitabı. İçerisinde toplam 46
öykü bulunduran bu kitap, insanı yaşadığı dünyadan koparıp bambaşka bir boyuta
sürükleyen ve her biri diğerinden farklı bir konuyu ele alan kısa ama etkileyici
hikayelerden oluşuyor.
Reşat Nuri Güntekin |
Kitaptaki öyküler hem konu hem de
anlatım açısından bir kalıba sokulamayacak kadar geniş bir yelpazede
seyrediyor. Konu açısından bakarsak, kimi zaman dünyaya bambaşka bir pencereden
bakan küçük bir çocuk oluyorsunuz, kimi zaman terk edilmiş genç bir adam... Anlatım açısından ise, kah kısacık öyküde bile post-modern tadı yakalıyorsunuz
kah kendinizi Reşat Nuri Güntekin okuyor zannediyorsunuz.
Burayı biraz daha açmak gerekirse,
denilebilir ki; kitaptaki öyküler aklınıza gelebilecek hemen her türde konuyu
ele alan sayfa sayısı hepi topu 1 ila 4 arasında değişen kısa kısa anlatılardan
ibaret... Aşk acısı çekenler, denek olarak kullanılan hayvanlar, tüm hayatı
bahçesinde yetiştirdiği meyveler olan babaanneler, doğum günü kutlamaları,
yolculuklar, siyasi kavgalar, savaşlar, cinsellik, evlilik; şimdilik aklıma gelenlerden sadece birkaçı… Keret, hayatın içindeki pek çok konuya ince ince
göndermeler yaparak okurun kafasını karıştırmayı amaçlayıp, onu “doğru
bildikleri” üzerine düşünmeye zorlamış ve bunda da oldukça başarılı olmuş.
Anlatım açısından da durum pek
farklı değil… Bir yanınızda duvarların içinden geçen adamlar, hiçlikle sevişen
kadınlar, arabanın ön camındaki yağmur damlalarını sayanlar, ölen otobüsler
varken diğer yanınızda doğum günü kutlayan çocuklar, aşk acısıyla kıvranan
erkekler ve evlilikleri çatırdayan genç çiftler var. Etgar Keret bazı öykülerinde
dünyanızı alt üst edip sizi bambaşka bir boyuta çekerken, diğer hikayelerinde 20.
yüzyılın klasik öykü tadını yakalamış denilebilir. Yazarın sık sık başvurduğu “simgeleme” de
ayrıca eserin dikkate değer noktalarından bir tanesi. İnternetle yürütülen arkadaşlıkları kulağa damlatılan damlalarla, muhafazakarları ise meyve ağacına tırmanan çocukları tüfekle
kovalayan babaanneyle simgeleyen Keret, sonunda hemen hemen herkesin
beğenebileceği ve kendinden bir şeyler bulabileceği bir kitap çıkarmış ortaya.
“Benim postayla işim yok, başka
ülkelerden bana bir şeyler gönderecek arkadaşlarım da yok. Olsaydı çoktan
yanlarına giderdim. Onlarla içmeye çıkardım, dert yanardım. Onlara sık sık
sarılır, yanlarında ağlamaktan utanmazdım. Yıllarımızı geçirebilirdik bu
şekilde, ömrümüzü. Yüzde yüz doğal, damlalardan çok daha iyi.” – syf. 26
Kitabın dili, -bana kalırsa- eserin
en güçlü yanlarından biri… Yazarın insanı
sıkmayan su gibi akıcı betimlemeler içeren anlatıları, öykü okumayı
sevmeyenlere bile kendini okutturacak güzellikte. Keret’in öykülerinin
neredeyse tamamında büyük bir ustalıkla kullandığı “kara mizah” ise ayrıca
eserin takdire şayan noktalarından biri. Çeviri açısından bakarsak da kitap mükemmele erişmiş denebilir, ne dil bilgisi ne de anlatım açısından ben en ufak bir hata göremedim. Bu konuda Avi Pardo'yu ve Siren Yayıncılık'ı tebrik ettiğimi belirtmekten başka yapabilecek bir şey düşmüyor bana.
Eleştirisel anlamda denilebilir
ki, yazar bazı öykülerde “simgeleme” yapayım derken kantarın topuzunu kaçırıp
bitirdiğinizde hiçbir şey anlamadığınızı hissettiğiniz hikayeler kaleme almış.
Bazen durup düşünüyorsunuz, neyi neyle simgelemiş, yazar burada aslen okura neyi
vermeyi amaçlamış diye… Bu açıdan, zaman zaman okuyucuyu yorabilen, zayıf bir
kitap olduğu söylenebilir.
Tel Aviv, İsrail |
Ek olarak, yazarın birbirinden
farklı bazı öykülerde -yaşadığı yer olan- Tel Aviv’e ve –değer verdiği birinin adı olduğunu düşündüğüm- Uzi ismine tekrar tekrar vurgu yapmış
olması da okuyucuya anti-profesyonel bir yaklaşım gibi yansıyor. Devamlı aynı
isimleri ve aynı yerleri görmek okuyucuda merak duygusunu uyandırmakla beraber bazen
okurun gizliden “başka isim mi yok” diye düşünmesine de neden olabiliyor. Bu
açıdan Keret biraz risk almış denebilir.
Etgar Keret |
Son olarak, İsrailli muzip yazar Etgar
Keret’e kısaca bakacak olursak, en başta söylemeliyiz ki kendisi –tüm dünya
tarafından- İsrail’in son dönemlerde yetiştirdiği en önemli kalemlerden biri
olarak anılıyor. Filistin-İsrail arasındaki savaşla ilgili düşüncelerine The New York
Times, The Guardian ve Le Monde gibi saygın gazetelerde sık sık yer verilen
yazar, İsrail toplumunu çok iyi gözlemleyen ve bu gözlemlerini öykülerine başarılı bir şekilde yansıtmayı becerebilen genç bir edebiyatçı. Bununla birlikte, yazarın
toplumsal meselelere karşı gösterdiği duyarlılık da hanesine artı puan yazılmasına neden oluyor.
Kısaca, Buzdolabının Üstündeki
Kız, “roman okumaktan sıkıldık, biraz da öykü okuyalım” diyen herkese ilaç gibi
gelebilecek, farklı bir tat arayan hemen herkesi memnun etmenin yanısıra insanı düşünmeye sevkeden bir kitap. Gelecek vadeden yazar Keret okunmaya değer bir kalem olmakla
beraber, -bana kalırsa- biraz daha yol alması gerektiğini inceden okura
hissettirenlerden… Bence ben susayım ve Keret hakkında kararı okuyucuya
bırakayım, sarsıcı ve sıra dışı bir dünyaya geçmeye hazır mısınız?
0 yorum:
Yorum Gönder