KÜNYE
Orijinal Adı : Le Dernier Jour d'un condamné
Yazar : Victor Hugo
Orijinal Dili : Fransızca
Çevirmen : Erhan Büyükakıncı
Yayınevi : Can Yayınları
1829 yılının Fransa’sı… 1789’da patlak vermiş ve o günden sonra tüm hızıyla yoluna devam edip karşısına çıkan her şeyi ortasında üçgen şeklinde keskin bir bıçak bulunduran kırmızı boyalı bir makine ile yok etmiş dünya tarihinin en kanlı devriminin hüküm sürdüğü yıllar… ve tüm bu karmaşanın ortasında “sefil” bir idam mahkumu.
Giyotin |
Fransız İhtilali, hem yaydığı düşünceler hem de devrimin işleyiş süreci ile şüphesiz insanlık tarihinin en önemli olaylarından biri... Bir imparatorluğun çöküşüyle beraber yeşeren eşitlik ve özgürlük anlayışıyla günümüz dünyasını şekillendiren Fransız devrimi, bunun yanında aldığı baş sayısı, yaşattığı korkunç acılar ve tabii ki ünlü idam aracı giyotin ile hafızalarımızda yer etmiş durumda. İşte bu kitap da o dönem Fransa’sında yaşanan bu kanlı mücadelenin en büyük silahlarından biri olup, adeta devrimle özdeşleşmiş bu uygarlık-dışı giyotin infazları üzerine yazılmış bir manifesto.
“... Devrimlerin yıkamadıkları tek kaidenin idam
sehpası olduğunu söylemiştik biraz önce.” - syf. 18
Victor Hugo, 1829 yılında yazdığı
ve ilk basımında adını vermekten imtina ettiği -ki Hugo'nun bu davranışı o dönem giyotine karşı çıkmanın ne kadar tehlikeli bir adım olduğunun en büyük göstergesi- bu kitap ile hemen her Perşembe günü
Gréve meydanında toplanan kalabalık önünde sergilenen tabir-i caizse tiyatroya
dönmüş giyotin infazlarına bir eleştiri getirmektedir. Yazdığı bu kitap ile
halk ve aydınlar üzerinde etki oluşturup bu çağ dışı uygulamanın sonlanmasına
katkıda bulunmayı amaçlayan Hugo, 2012 yılından bakıldığında oldukça başarılı
olmuş gibi görünüyor zira bu kitap gerçekten o dönemin Fransız aydınları
üzerinde ciddi bir etki bırakmış.
“... Ben arabaya binerken, gri gözlü, yaşlı bir
kadın şöyle diyordu: “Bunu forsa gösterilerinden daha çok seviyorum.” – syf. 104
Grevé Meydanı'nda bir mahkumun infazını izleyen kalabalık |
Victor Hugo'nun Grevé Meydanı'nda gene bir infaz gerçekleşirken tesadüfen oradan geçmesiyle şahit olduğu kalabalığa, atılan kahkalara, alkışlara ve çığlıklara müteakiben yazmaya başladığı ilk romanı Bir İdam Mahkumunun Son Günü, her
ne kadar adı "son gün" olarak konulmuşsa da aslında giyotin ile idama mahkum
olduğunu öğrenen bir adamın geçirdiği son altı haftayı baz alan bir roman. Kitapta
bu süreç içerisinde mahkumun yaşadığı duygusal gel-gitler, umutsuzluk ve
çaresizlik hissi ile giyotin infazı fikrinin insan psikolojisi üzerinde
yarattığı etki ele alınıyor. Victor Hugo, kitabın ikinci basımında yazdığı
yaklaşık 30 sayfalık –oldukça politik- önsözde aslında açıkça belirtiyor yapmak
istediğini:
“… Bir İdam Mahkumunun Son Günü, doğrudan ya da dolaylı olarak, ölüm
cezasının kaldırılması için yapılan bir söylevden başka bir şey değildir.” –
syf. 15
Kitaba gelirsek, doğrusunu
isterseniz Bir İdam Mahkumunun Son Günü öyle yüreğinize taş oturtacak cinsten
bir kitap değil, hatta idam edileceğini bilen bir adamın hikayesini konu aldığı
düşünülürse Hugo’nun fazla sakin bir karakter yarattığı bile söylenebilir. Ancak
–demin dediğim gibi- asıl amacının edebi bir değer taşımaktan ziyade insanlar
üzerinde farkındalık yaratmak olduğu ve dahi Hugo’nun bu kitabı yazdığında yalnızca
26 yaşında olduğu göz önüne alınırsa “olacak o kadar” demekten kendinizi
alamıyorsunuz.
La Conciergerie, Paris |
Kitapta idama mahkum olduğunu
öğrenen bir adamın infaz gerçekleşene kadar geçirdiği altı haftalık hapishane
sürecine birebir tanık oluyorsunuz. Önce Bicetre hapishanesi'ne kapatılan mahkum,
buradan devrik kraliçe Marie-Antoinette’nin de hapsedildiği Paris Adliye Sarayı’nın arkasında
yer alan –ve şu an müze olarak kullanılan- Conciergerie’e oradan da infazın
gerçekleştiği Gréve Meydanı'na doğru yol alırken siz de onla beraber her adımda
infazın yaklaştığı stresini yaşıyorsunuz ve sanki kendi infazınızı bekliyormuş
gibi geriliyorsunuz.
Kitabın başlarında yer alan “Bir
Trajediyi Konu Alan Komedi” başlıklı kısa tiyatro metni ayrıca eserin dikkate değer noktalarından bir tanesi.
Bir salonda toplanmış ve bu kitap hakkında konuşan Madam de Blinval, bir
şövalye, içli bir şair, bir filozof, genç bir kadın ve birkaç farklı kişi arasında geçen diyalogda kitap bütün salon tarafından “rezalet!”, “fiyasko!” olarak
tanımlanıyor… Dramadaki “içli bir şair”in Victor Hugo olduğu açıkça ortada, ama
bu konuşma gerçekten yaşandığı için mi kitaba konulmuş yoksa yazar okuyucuya
dönemin Fransa’sında hüküm süren fikirleri mi aktarmak istemiş orası meçhul. Her
şekilde, içler acısı bir trajedi olduğu gün gibi açık… Bu kısım insanlığın fikirsel bazda ne
kadar geliştiğini görmek açısından paha biçilemez.
“Tanımadığım bir insanla
ilgilenmeye zorlayamazlar beni, buna hakları yok.” – syf. 50
Notre Dame'ın Kamburu |
Dikkat çeken ikinci bir nokta ise, Victor Hugo’nun bu kitabın ardından yazdığı ünlü romanı “Notre Dame’ın Kamburu”nun ana konusu olan Notre-Dame kilisesi ve onun zangocunun izlerinin daha
bu kitaptan görülmesi... Kitabın sonlarına doğru Notre-Dame kilisesi ve onun ünlü
çanına birkaç paragraf ayırmış Hugo, iki sene sonra piyasaya sürülecek olan
“Notre-Dame’ın Kamburu” adeta ben geliyorum diyor!
Kitabın anlatımı açısından
denilebilir ki, Hugo’nun romantik dilinden kaynaklanan betimlemeleri bir yana
bırakırsak anlatımda göze çarpan belli bir zenginlik yok. Çeviri açısından ise
herhangi bir eksiklik yok, kitabı Fransızca aslından çeviren Erhan Büyükakıncı
kitabın hakkını vermiş.
Özetle, bir mahkumun giyotin ile infazını izlemenin doğal kabul edildiği bir dünyada yaşayan ancak zamanının çok ötesinde
düşünceler barındıran büyük yazar Victor Hugo’nun ardından gelecek
başyapıtlarının adeta habercisi niteliğinde olup dünya tarihi açısından çok
önemli bir yere sahip olan bu kitabı herkese tavsiye ediyorum. İnsanlık
tarihinin nerelerden geçtiğini ve bugünlere nasıl ulaştığımızı, özgürlüğümüzün/eşitliğimizin
ne kadar değerli olduğunun bir kez daha farkına varmak için harika bir fırsat.
Herkese iyi okumalar dilerim.
okuduğum ilk ağır kitaplar arasındaydı. o zamanki aklımla bile sürüklenmiştim. şimdi yeniden okumalıyım diye düşünüyorum. hatırlattığın için teşekkürler
YanıtlaSilHaklısın, özellikle küçük yaşta okunursa insanı fazlasıyla etkileyebilecek bir kitap. Tekrar okumana vesile olduğuma memnun oldum. :)
YanıtlaSilİnanılmaz gerçekten, Hugo'nun bu kitabı 26 yaşında yazmış olması... Bir de giyotinle infazın normal karşılandığı bir dönemde yaşayıp bunu konu alan bir kitap yazması, eminim bizden 50-100 yıl sonra yaşayacak kişiler de bizi vahşi bulacaklar..
YanıtlaSilEvet, Hugo'nun düşünceleriyle gerçek bir sanatçı olduğu ve yüzyıllar sonra bile adından söz ettireceği daha 26 yaşında belliymiş.
YanıtlaSilHüseyin Cahit Yalçın'ın Servet-i Fünun'u kapattıran Edebiyat ve Hukuk makalesinin çevirisindeki üç konudan biri bu. Suçluluğu kanıtlanana kadar herkesin masum görülmesi gerektiği fikrinden, bir de bahsedilen idam cezasının eleştirisinden ötürü çağını değiştirebilen bir metin. Edebiyat-toplum ilişkisinin en canlı örneği.
YanıtlaSilServet-i Fünun'un kapatılmasına sebep olduğunu bilmiyordum, teşekkür ederim bilgilendirme için.
SilEdebiyatın toplumu değiştiren/dönüştüren bir görevi olduğunu görmek açısından gerçekten mükemmel bir örnek.
Kitabı ben de okumuştum, görünce tıkladım hemen.
YanıtlaSilŞöyle şeyler düşünmüştüm ben; http://sibiryakoylusu.blogspot.com/2012/03/idam-mahkumunun-son-gunu-victor-hugo.html
bunun radyo tiyatrosu olanıda var
YanıtlaSilÖyle mi, bilmiyordum:)
Silçok güzel teşekkürler...
YanıtlaSilBeğenmenize sevindim, teşekkürler :)
Silidam cezasi elestiriliyor ama bazi cinayetlerin tek cezasi gercekden idam....tecavuz,adam oldurme,cocuk oldurme,organ maflayigi azalirdi belki.....
YanıtlaSilŞiirleri ve oyunlarıyla edebiyat dünyasında önemli bir yere sahip olan Victor Hugo, Bir İdam Mahkûmunun Son Günü eserinde, idam cezasına gerçekçi ve protest bir tutumla yaklaşmaktadır.
YanıtlaSilVictor Hugo, 1829 yılında yayımlanan Bir İdam Mahkûmunun Son Günü’nü yazdığında 26 yaşındaydı.
Genç yazar, ölüme mahkûm edilen bir insanın son gününü büyük bir ustalıkla anlatarak kamu vicdanını etkilemeyi ve idam cezasına karşı bir protesto hareketi başlatmayı amaçlamış, başarılı da olmuştur.
Kitaptan altını çizdiğim alıntılar:
İntikam almak bireyseldir, cezalandırmak Tanrı’ya hastır.
Sakar ve kör bir ceza usulü, her halûkarda masumları cezalandırır.
http://www.ebrubektasoglu.com/yazi/victor-hugo-bir-i%cc%87dam-mahku%cc%82munun-son-gu%cc%88nu%cc%88/